23 Nisan 2016 ikili test sonuçlarım çıkmıştı ve bugün ailece programımız olduğu için hepimiz (eşim, oğlum, annem, babam, kız kardeşim Hanife ve canım Barbaros’um) hastaneye gitmiştik. Doktorum ultrason ile kontrol ettikten sonra test sonuçlarına baktı ve Down sendromu riski olduğunu ve birtakım testlerden sonra amniyosentez yaptırmamı söyledi. Çok şaşırmıştık. Eşim oğlumun etkileneceğini düşünüp onu da alıp odadan çıkmıştı. Kardeşim ve ben doktoru dinledik. Bu testte yanılma payı olabileceğini anlattı. Dışarı çıktığımızda kardeşim anneme ve babama anlattı ve böyle bir durumun kesin olmadığını, kafamıza takmamamızı başka doktora da göstermemiz gerektiğini söyleyip durdular. Eşimle konuşup Rabbim bize ne layık gördüyse onun başımızın üstünde yeri olduğunu, ne olursa olsun bizim onun canına kıymak gibi bir hakkımızın olmadığını bundan dolayı da amniyosentez yaptırmak istemediğimi söyledim.          

Doktora bu kararımızı bildirdik, dörtlü detaylı test yaptırmamızı istedi. Bebeğimin renkli resimleri olsun diye sadece bu işle ilgilenen özel bir kliniğe gittik. Doktora ikili testimizde çıkan sonuçları anlattık ve 45 dakika süren detaylı ultrasona girdim, oğlum ve eşimde yanımdaydılar bebeğimizin her hareketini görüyorduk.ve inanılmaz heyecanlanıyorduk. Yüzünün yakından bir fotoğrafını almıştı o kadar güzeldi ki ben oğlumda bu testi yaptırmadığım için üzülüyordum anne karnında nasıl göründüğünü merak etmişimdir hep, kızımınki nasip oldu. Doktor bitimine yakın, annesi ikili testlerde çıkan sonuçta yanılmışlar çok ama çok sağlıklı bir kız çocuğunuz var dedi. Kızımın cinsiyetini ilk kez öğrenmiştik ve çok mutlu olmuştuk. Birde üstüne Down sendromu ile ilgili bir şey olmadığını da duyunca daha bir mutlu olduk.           

03 Ekim 2016, çalışırken biraz rahatsızlandım ve aynı firmada çalıştığım eşimle hemen hastaneye gittik ve doktorumuzun muayenesinden sonra bizim kızımızın erken gelebileceğini öğrendik. Daha 36. haftadaydık bizi bir telaş sardı. Hemen annemi aradım. Kayınvalidem ve kız kardeşimle bizim evde hazırlıklar yapıyorlardı hastanede giyilecekler, dağıtılacaklar, ikramlar… Doktoruma oğlumun okulda olduğunu ve o gelmeden çok riskli bir durum olmadığı takdirde beni doğuma almamasını rica ettim. Sonra odada heyecanla bekledik oğlum geldi. Bütün ailem oradaydı. Doğuma girdim. Herkesten helallik alarak, Selim’i babasına emanet ederek (Sanki başıma bir şey gelse oğlum ortada kalacakmış gibi. Anne yüreği derler ya işte böyleymiş anladım)... Kızımda da epidural doğumu tercih ettim abisi gibi. Çünkü dünyaya gelir gelmez onu görecektim, koklayacaktım.

Birden kızımın sesini duydum. Cimcimem dünyama gelen ne güzel bir ses tonuydu anlatamam. Çocuk doktoru da oradaydı onu aldı ve muayene etmeye başladı. Doktorun bir bana birde kızıma birkaç kez baktığını gördüm sonra da doktorumun yanına gidip bir şeyler sorduğunu fark ettim. Doktoruma “Ne oluyor bir sorun mu var?” dediğimde (içime bir kıvılcım çoktan düşmüştü). ‘’Hayır bir sorun yok, doğumun nasıl geçtiğini? Annemizin nasıl olduğunu sordu?’’ dedi.      

Başımda duran hemşirelere de neler oluyor? Neden doktor sürekli bana ve bebeğe bakıyor? diye sordum. Onlar da bana bir şey yok, seni biraz uyutalım mı diye sordular buna izin vermedim.

Bebeğimi uzaktan izliyordum neler olduğunu anlamadan takii doğum fotoğrafçısının (hayatım boyunca hafızamdan çıkaramayacağım o anı) yanındakilere dirsek atıp annesine çaktırmayın dediğini duyana kadar. Kızımı yanıma getirdiler. 10 saniyede her yerine baktım. Parmaklarını saydım, göbek bağının çıktığı yere bile baktım ama her şey normaldi. Önce kızım gitti, beni de daha sonra odaya götürdüler. Herkes heyecanlı, gözleri mutluluktan yaşlı oğlum, canım geldi yanıma. Öptüm onu, kardeşini gördüğünü ve çok güzel olduğunu söyledi.  

Kızım geldi yanıma. Kokladım ama içimi kemiren bir sürü soru vardı. Doğumhanedeki çocuk doktoru geldi kontrol etmek için. Anneme dönüp, bu bebek kime benziyor dedi. Annem de şaşkınlıkla abisi gibi sarı, abisine benziyordur dedi. Kontrollerini yaptıktan sonra kızımın iyi olduğunu söyleyip çıktı. Fakat doktor çıkarken kardeşimi dışarı çağırmış ve bebekte ‘’Down sendromu belirtileri var, biliyor muydunuz? Ablanızın testlerinde çıkmış mıydı?’’ diye sormuş. Kardeşim çok şaşırmış. Cevap bile verememiş ve eniştem geliyor lütfen ona da anlatır mısınız demiş.       

Eşim doktoru dinledikten sonra “Olsun kızımın başımızın üzerinde yeri var Rabbim ne eylerse güzel eyler” deyip doktoru geçiştirmiş. Bense odada kızıma bakıp bakıp ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Anneme, “Anne kızımın nesi var biliyor musun?” dedim. “Nereden çıkarıyorsun saçmalama. Kızımız çok iyi maşallah. Baksana ay parçası gibi.” dedi ama bana yetmedi. Eşim ve kardeşim içeri girdiğinde doktorun onlara ne söylediğini sordum. Cimcimem nasıl diye sordum (ama Cem’in ses tonunu yüzündeki ifadeyi de hiç unutmadım).

Ertesi günü fotoğrafçı geldi, aile fotoğrafı çekimi için hangi saatte geleceğini ayarlayacaktık. Bana, üzerine vazife olmadan, doktorun gelip kızımı kontrol edip etmediğini ve ne dediğini sordu. Ben de siz neden soruyorsunuz diye sorduğumda burnunun üzeri çok düz geldi bana da erken doğum ya ondandır deyip geçiştirdi. Doğumhanede neden dirsek atarak yanınızdaki hemşirelere annesine çaktırmayın dediniz diye sorduğumda ise hemen konuyu değiştirerek ben saat 4’de geleceğim ona göre hazırlanırsınız Emel hanım, ama şimdi acil çıkıp diğer çekime yetişmem gerekiyor dedi ve çıktı.     

Kayınvalidem yanımdaydı. O da anlamadı. Kadıncağız şaşkınlıkla yüzüme baktı. Ben de canı sıkılmasın diye bir şey demedim ama odada boğuluyordum sanki. Hayatımda en mutlu olduğum fotoğraflar bunlar olmalıydı ama fotoğrafçının yüzünü görmeye bile tahammülüm yoktu ve bir an önce bitmesini istiyordum. Bir saat sonra odaya doktorum girdi. Ona sessizce “Sizinle özel konuşabilir miyim?” dedim. Sağ olsun oda her zamanki kibarlığı ile odadakilere “Anneyi muayene edeceğim rica etsem dışarı çıkabilir misiniz?” dedi.

‘’Alev Hanım, fotoğrafçı Hatice hanımın çocuk sağlığıyla ilgili bir bilgisi var mı? Ya da hemşire falan mı?’’ diye sordum. O da bana “Hayır sadece hastane fotoğrafçısı. Neden soruyorsun Emelciğim?” dedi. Ben de ona ameliyathanede olanı ve odaya gelip söylediklerini anlattım.          O da merak etmememi onun haddini aştığını ve gerekeni yapacağını söyledi ve benim de eğer istersem başhekime şikayet edebileceğimi söyledi. ‘’Alev hanım size bir şey sormak istiyorum lütfen bana doğruyu söyleyin.’’ dedim ve ‘’Benim kızımın nesi var?’’  diye sordum. O da beni incitmeden ‘’Emelciğim hani seninle ikili test sonuçları çıktığında Down sendromu olma olasılığıyla ilgili konuşmuştuk ya doktor bey de ondan şüphelendi sanırım’’ ve yine beni üzmemek için “Ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Baksana çok tatlı bir bebek bu annesi.” deyip kızımı kucağına aldı ve sevdi.  Tabi o zamana kadar benim hiç aklıma gelmemişti bu. Alev hanım bunu bana söylerken kafamdan aşağıya kaynar sular döküldü. Doktor hanım çıktıktan sonra içeri girdiler bana hayırdır amma konuştunuz öyle diye takıldılar ama ben nefes alamıyordum ve Cem’e beni biraz koridora çıkarır mısın dedim. Cem kızımızın Down sendromu olma olasılığı varmış dedim. “Sana söylediler mi?” diye sorduğumda bana “Evet ama sen üzülme diye sana söylemek istemedik” dedi. Bende ona doğumhanede yaşadıklarımı ve nefes alamadığımı, içimin acıdığını anlattım. Bana öyle sarıldı ki ‘’Aşkım canını sıkma yanılıyorlar. Kızımızın hiçbir şeyi yok’’ dedi.    

Bu durumu annem, kayınvalidem ve küçük kız kardeşim biliyormuş ama bana hiç belli etmediler sağ olsunlar. Ben vardım ama sanki içim boştu anlayacağınız. Ben bende değildim, yoktum, kocaman dünyada bir kum tanesi bile değildim, diğer taraftan da içimde fırtınalar kopuyordu. Cerrahpaşa’da genetik test yapıldı daha yedi günlüktü küçücük ellerinden o kadar çok kan alınmıştı ki çok ağlamıştı.  1 Kasım sonuçları almaya gittik ama o zamana kadar her gün ağladım kimseye çaktırmadan. Kızımın özel olacağı için değil ona yetemezsem, bakamazsam diye çok ağladım.            

Doktor elindeki test kağıdını eşime uzatırken kızınızın sonuçları Down sendromuyla uyumludur dedi. Benim omuzlarımdaki bütün ağırlık gitti ama eşim bugüne kadar o kadar emindi ki hiçbir şey çıkmayacağından ilk kez gözünden yaş aktı.

Çok ağladım, etrafımdaki insanların anlayışsızlığından, düşüncesizliklerinden, nereye gideceğini bilmedikleri kırıcı kelimelerinden ama olsun ben onlara da hakkımı helal ediyorum çünkü bilmiyorlardı. Bilmiyorduk neler yapabileceğini. Ay parçam hayata farklı bir pencereden bakmayı daha önce bilmediğimiz birçok şeyin farkına varmayı sen öğrettin bize. Dede ve baba dediğinde dünyalar benim olmuştu. 9 Kasım akşamı işten döndüğümde babaannenin kucağındayken minicik ellerinle “gel annesi gel” hareketi yaptığında ki şaşkınlığımı anlatamam küçücük ellerini açıp kapatman beni benden aldı. Yine ağladım ama bu sefer mutluluktan. Senin daha neler yapacağını düşündükçe daha çok sabırsızlanıp heyecanlanıyorum. Kızım, senin anne diyeceğin, hatta bana bir adım attığında benim sana koşacağım günler gelecek biliyorum ama sabredeceğiz ve bekleyeceğiz. Senin çabanla ve Allah’ın izniyle aşamayacağın hiçbir engel olmayacak.          

Ay parçam şu an 13 aylık. Ben bu dünyaya gelebilecek en güzel kız çocuğuna sahibim ve tabi ki abisine. Bana onları layık görene şükürler olsun. Onun gülerken gözlerinden çıkan ışığa aşık oldum sanırım. Rabbim o ışığı hiçbir zaman soldurmasın çünkü o kadar masum, o kadar güzel ki kelime bulamıyorum anlatmaya. Rabbim dağına göre kar verirmiş derler ya ben o karlarla donmaya razıyım yeter ki benden vazgeçme. Seni bana, babana, abine layık gören Rabbim’e binlerce şükürler olsun. İyi ki bizim oldun, evimize neşe kattın. Rabbim’den tek dileğim karşına hep iyi insanların çıkması ve sağlıklı, hiç kimseye muhtaç olmadan her şeyi kendin yapıp başaracağın günlerinin olması.