İki çocuk annesiyim. Bilişim sektöründe Kurumsal Satış Yöneticisi olarak çalışıyorum. İlk oğlumu 25 yaşında dünyaya getirdim. Yeni bir bebek beklemediğimiz bir dönemde hamile olduğumu öğrendim. Oğlum 6 yaşındaydı ve kardeş istemeye başlamıştı. Bizi de bir telaş sardı her hafta rutin kontrollere gidiyordum. 8. hafta olmasına rağmen kalp atışları oluşmamıştı. 10 hafta olmasını bekleyelim dedi doktorumuz. 10. haftada kalp atışı oluşmadığı için keseyi aldırmak zorunda kaldık (Ölü gebelik sonucu). İkinci çocuk beklentimizi biraz askıya aldık. Oğlum 8 yaşına geldiğinde okuldaki arkadaşlarının kardeşleri olması, onun kardeşinin olmaması ile ilgili sürekli söylenmeye başladı. Yaşamış olduğum sağlıksız gebelikte ÇİLEK bebek koymuştuk adını. “Çilek bebek olsaydı 3 yaşında olacaktı, onunla oynayacaktık.” gibi sözleri bizim yeni bir bebek sahibi olmamız gerektiği kararını verdirdi.
Yaş 34 olmuştu. Gebelik için bir risk olmadığından hamile kaldım, folik asit de kullandım. Müthiş enerjik bir 9 ay geçirdim ve bir oğlum daha olacaktı. Ultrason görüntülerinde doktorumuz çok güzel bir bebek olacak diyordu. Gebelik sırasında beni endişelendirecek bir durum olmadı. Sadece üst kol ve bacak boyundaki kısalık 4 milyonda bir oranla DOWN sendromlu olması ihtimali vardı. Fiziksel olarak eşim ve büyük oğlumda öyle olduğu için durum bizi endişelendirmedi. Doğuma 1 hafta kalana kadar çalışmaya devam ettim. Doğum tarihimizi 16 Mayıs olarak belirledik ve minik kuzucuk 15 Mayıs gecesi gelmek istediği ile ilgili belirtiler gösterdi. Hastaneye sancı ile gittim. İlk oğlumu sezeryanla dünyaya getirdiğim için bu doğumum da sezeryan olacaktı. Hemen yatış işlemlerine başladık. Beni prensimle buluşturmak için doğumhaneye aldılar.
Sabah 5:45 de gözümü açtığımda minik prensim kollarımdaydı, doktorumuzun dediği gibi çok güzel bir bebekti. Doğumdan birkaç saat geçti oğlum hiç uyanmadı emzirmek istediğimde gözlerini açmıyordu. Eşim ve ablam ayaklarını kontrol ettiğinde çok soğuk olduğunu fark ettiler. Doktorumuza haber verdiler. Sonrası mı?
Doğumdan hemen sonra doktorumuz durumdan şüphelenip, tetkiklere başlamış bile. Eşim ve ablamla paylaşmış durumu. Bana bir şey söylemediler ama gözler kızarık yüzlerde bir hüzün narkoz etkisi ile soramıyordum bile.
Birkaç saat sonra tahlil sonuçları çıktığında trombositlerin düşük olması ve beslenememesinden dolayı yenidoğan yoğum bakım ünitesine aldılar. Kalbinde 3mm’lik bir delik olduğu söylendi ama kapanacaktı.
Sadece 4 saat beraber kalmıştık. Her şey atlatılırdı ama benim ona anne sütü vermem gerekiyordu. Sürekli süt sağıyordum burnundan beslemeleri gerekiyordu. Duruma üzülmedim, onu kuvözde gördüğümde biraz buruldum. Ama ben oğluma güveniyordum ve inanıyordum o kısa sürede toparlayıp çıkacaktı. Benim taburcu olmam gerekiyordu ama ben oğlumu nasıl bırakırdım hastanede? İşte o zaman çok üzüldüm. 10 gün yatağımda yatamadım, süt saatleri koşa koşa hastaneye gidiyordum çok süt içmeliydi ve hemen toparlamalıydı.
Babası ile kuvöz önünde onunla güçlü olduğu ve çabucak iyileşmesi gerektiğini söylüyorduk. O da tepki olarak elini kolunu hareket ettiriyordu. Gözlerini açmıyordu. Bir akşam ondan rica ettim lütfen oğlum lütfen aç gözünü bir göreyim diye ve oğlum beni kırmadı gözlerini birkaç saniye benim için açtı. Geldiği yol onu çok yormuş gibi çok uyumak istiyordu. Trombositler yükselmeye başlamıştı. Onuncu gün doktorumuz artık eve gidebilirsiniz dediğinde sanki o an doğum yapmış kadar çok sevindim.
Ve minik prensim evimizdeydi; burundan değil biberonla besleniyordu ve ben çok inanıyordum ki anne sütünü direkt kaynağından almaya başlayacaktı. 1 ay sonra emmeye başladı.
Tetkikler sırasında genetik tanı için kromozom testi de yapmışlardı ama bunu ablam ve eşim bana söylemediler, tek sorunun trombosit olduğunu biliyordum. Genetik raporu almamıza bir hafta kala eşim doktorun şüphesinden bahsetti yok canım dedim Ali UMUT abisine çok benziyor, yoktur birşey.
Genetik raporu aldığımız gün, hastane evimize 5 dakika mesafede olmasına rağmen eşim bir saatte eve gelememişti. Aradığımda sesi çok kötüydü. Sonucu sordum yutkunarak pozitif dedi.
O an ne yapacağımı bilemedim neydi DOWN sendromu çekik gözlü olduklarını biliyordum sadece bir de 7-8 yaşındayken oynamak için gittiğimiz parkta çocuklar ve yetişkinler tarafından alay edilen ÖMER abi geldi aklıma. Kendimi sorguladım. Acaba ben de onunla dalga geçmiş miydim? Uzun bir süre bunu düşündüm. Yok dedim, ailem bana ihtiyacı olan herkese yardım etmeyi ve insanların görünüş ve engel durumları ile dalga geçmemeyi öğretmişti.
İnternetten araştırmaya başladım yazılanları okudukça ağlamaya başladım hatta katıla katıla, bağıra bağıra ağlıyordum. Okumaya yüreğim dayanmadı kapattım bilgisayarı. Oğlum kucağımda ona bakıyor gözyaşı döküyor okuduklarımı düşünüyordum. Geç yürümesi, geç konuşması, oluşabilecek bir sürü hastalık ve tedavi sürecini geçtim, yaşam süresinin kısa olması benim içimi çok acıtıyordu. Daha yeni almıştım kucağıma bu doğru olmamalıydı. Onu kaybetmek! Nefes alamıyordum. Yanımda bir tek büyük oğlum vardı. Bir an gözüm onu gördü çok endişeliydi. Yaptıklarım, ağlamam, haykırışlarım onu çok endişelendirmişti yanına oturdum. Ahmet Semih biz ne yapacağız dediğimi hatırlıyorum. O henüz 9,5 yaşındaydı bir anda güçlendi, elimi tuttu: “MERAK ETME ANNECİĞİM BİZ BUNUN ÜSTESİNDEN GELECEĞİZ” dedi. O kadar büyük bir laftı ki, dedim Serpil sen ne yapıyorsun? 9,5 yaşındaki çocuk bana hayat dersi vermişti.
Çok yıpranmadan Down Türkiye, Down Sendromu Derneği yetkilileri ile kontağa geçtik. Günlerce ve saatlerce konuştuk, sorularımıza cevap oldular.
Tijen hanım ve Fulya hanımın desteğini asla unutamam iyi ki varsınız…
Ali Umut şimdi 5 yaşında, iyi ki de bana gelmiş, nerede gözü yaşlı bir anne görsem anlatmak ve yalnız olmadığını hissettirmek için elimden geleni yapıyorum.
Down sendromu genetik bir bağ bence.
Sevgi ile kalın
Serpil KUŞDEMİR