7 ay geçti Yiğit'imi kucağıma alalı, asla unutamıyorum o ilk günü. Gerçi ben hamileyken öğrenmiştim bebeğimin downlu olabileceğini. Bugün gibi hatırlıyorum her saniyesini. İlk bebeğimiz… Hamile olduğumu öğrendiğim an mutluluktan havalara uçmuştuk eşimle. Mutluluğum uzun sürmemişti. 14 haftalık hamileyken 2'li test için çalmıştık bu sefer doktorumuzun kapısını. Test boyunca gülücükler saçarak o minik canlının hareketlerini izlemiştik babasıyla. Doktorun hiç konuşmuyor olmasından nasıl da anlamamışız bir şeylerin ters gittiğini, hayret! Görüntüleme işlemi bitince doktor Down sendromu olabilir demişti. Donmuştum. Sonrasında bütün hamileliğim ağlamakla geçmişti, günlerce aylarca ağladım. Ama aldırmayı aklımın ucundan bile geçirmedim. Nasıl düşünebilirim ki. Düşünsenize doktor o küçük şeyden bahsederken size 'annesi' diye hitap ediyor... O biçare canlının annesi olduğunu düşünmek bile merhametten çatlayacak gibi hissettiriyordu. Herkes bir şeyler söylüyordu ama ben asıl bilmem gerekenleri zamanı gelince bebeğimden öğrenecektim… Çok korkuyordum, olasılıklardan... Sadece Down sendromu değil, milyonlarca başka sendromdan... Endişelerin sonu yoktu, sonsuz bir kuyu gibi! Anne olmak böyle bir şeymiş meğer… Günler geçti 3’lü tarama testlerimizin sonucu temiz çıkmıştı, bu da benim aklımda bütün kötü olasılıkları silmeye yetti tabi… 38. haftada bebeğimizi kucaklamak için gitmiştik hastaneye. Normal doğumla aldım meleğimi kucağıma. Doğar doğmaz ilk sorduğum soru "Downlu mu?" oldu.

Ne kadar da önemsizmiş meğer sendromu! Doktorum o anda soruyu geçiştirmişti. Ben yine bir terslik olduğunu anlamamıştım. Sadece doğumhanede onu ilk gördüğümde "Downlulara mı benziyor ne?" diye geçirdim içimden, sonra “Yok canım psikolojik olarak bana öyle geliyor.” diye hemen kovdum bu soruları da kafamdan… Odamıza geçip bebeğimizin gelmesini bekliyorduk. Aman Allah’ım o da ne? Bir anda dört-beş doktor birden girmişti odaya. Hatırladığım şey "Bebeğinizin Down sendromlu olduğundan şüpheleniyoruz" cümlesiydi... Çökmüştüm… Birileri o anda üniversiteye giden Downlular var,  her şey eğitim falan gibi bir şeyler mırıldanıyordu sanki… Bunların o an benim için öneminin olmadığını bilmiyorlar mıydı? Neden bana çok güzel güleceğini söylememişlerdi ki?? Ertesi gün evimize gelmiştik... Ama bir terslik vardı ben  mutlu değildim, tek yaptığım şey ağlamaktı... Etrafımdaki herkes teselli etmeye çalışıyordu. O minicik canlı bana öylesine muhtaçtı ki... Sanki hayatım kararmıştı, evimizi matem evine çevirmiştim resmen... Hamileyken yazmaya başladığım günlüğü bile yazmayı bırakmıştım. Her yer karanlıktı… Daha 24 yaşındaydım ama hayatım bitmiş gibi hissediyordum... Beynimde dolaşan tek şey "bundan sonra hiç mutlu olamayacağım" düşüncesiydi… Ne saçma! Sahi neden bana çok güzel güleceğini söylememişlerdi? Her duyan imtihanın buymuş, sınav diyordu...

Yiğit'im şimdi 7 aylık... Öyle güzel gülüyor, öyle güzel kokuyor ki! "Kime benziyor bu çocuk ?" sorularının hiçbir önemi yok! Gözlerinin çekikliğinden dolayı "Japonlara benziyor." demelerinin hiç bir önemi yok! Sendromunun  hiç bir önemi yok! Zor olan sendromu değil. Biz iki gün önce meleğimizin epilepsi olduğunu öğrendik... Şimdi yine günlerdir ağlıyorum ama bu sefer farklı. Bu sefer kendim için değil bu sefer onun canı acıyor mudur diye ağlıyorum… Ama inanıyorum epilepsiyi de atlatacak benim oğlum. Adı gibi Yiğit benim meleğim, her şeyin üstesinden geleceğiz. Hem de sadece daha fazla sevgi ile...

Ben bunları yazarken uzandığı yerden bana gülücükler atan Yiğido'dan sevgilerle!

Yasemin

19.06.2016