Bu bir süper kahramanın hikayesi...

Hamilelik döneminde tüm doktorların dikkatinden kaçmayı, testlerin hepsinde gizlenmeyi başaran, hayata gelmek için bileğinin hakkıyla mücadele veren bir kahramanın, Ali Kerem'in hikayesi bu...

Tesadüfler mi belirler hayatı, yoksa yaşadığımız tesadüfler söylendiği gibi "Tanrı'nın göz kırpması" mıdır bilmiyorum ama yaşadıklarımızın ne anlama geldiğini ancak yaşadıktan sonra  öğrenecektik. İlk hamileliğim gibi ikincisi de adliye koridorlarında, haber peşinde geçecekti. Yine bir duruşma günü, haber için mahkemeleri dolaşırken ilginç bir dava dikkatimi çekti. Hamileliği boyunca tüm testlerini yaptırıp doğum sonrasında oğullarının Down Sendromlu olduğunu öğrenen bir ailenin başlattığı hukuk mücadelesi. O annenin yaşadıklarını okurken nereden bilebilirdim ki aylar sonra yaşayacaklarımı?... Bir diğer tesadüf ise büyük oğlumla izlediğimiz çizgi film Punky idi. Down Sendromlu, sevgi dolu bir kız çocuğu olan Punky'i günün birinde belki farklı bir arkadaşı olur ve ona destek olur düşüncesiyle izlemesini istiyordum, karnımda bir Punky taşıdığımdan habersiz.

Ve işte beklenen gün geldi

Tıpkı ilki gibi mutlu bir hamilelik geçirdim ama bu kez daha fazla yorulduğum için doğum iznine 35'inci haftada ayrılmıştım. Ancak bir terslik vardı ve ben hiç kimseye anlatamıyordum. 37'inci haftaya girmiştik ama karnımda bebeğim bir türlü hareket etmiyordu üstelik son bir aydır kilo da almıyordu. Her seferinde "sana öyle geliyor" telkinleri... Ve tarih 7 Mayıs 2014... Doktorla kararlaştırdığımız güne henüz bir hafta vardı ancak kalp atışları giderek zayıflamaya başlayınca apar topar sezaryen kararı verildi. Neyse ki hazırlıklıydık. Eşimle son kez ameliyathane kapısında vedalaştık ve geri sayım başlıyor 10,9,8,7... sonrası derin bir uyku. Buz gibi soğuk ameliyathanede başımda uyanmamı bekleyen asistana hayal meyal 'bebeğim nasıl' diye soruyorum 'odanıza çıkınca görürsünüz' diyor o an anlam veremediğim garip ses tonuyla.

"Bu kez sana benziyor"

Ona kavuşmayı sabırsızlıkla bekliyorum ve işte o an geldi... Kokusunu içime çektikten sonra emzirmek için doğruluyorum ama kan şekeri çok düşük olduğu için mama verdiklerini öğreniyorum. Yanımda huzur içinde uyuyor, binlerce kez şükrederek yüzünü, nefes alıp vermesini izliyorum. Ilk oğlum babasına benziyordu, eşim "işte bu kez sana benzemiş" diyor ama gözleri benden daha da çekik, hele burnu küçücük ikimize de hiç benzemiyor... Daha önce Down Sendromu ile ilgili okuduğum yazılar geliyor aklıma. O an içimi bir ürperti kaplıyor, bir yerde okumuştum ürkerek eldivenlerini çıkarıyorum kalbim o kadar hızlı çarpıyor ki ve çizginin tek olmadığını görünce derin bir 'oh' çekiyorum çünkü her iki elinde de başka çizgiler var.

"Bebeğinizde bir sıkıntı olabilir"

Ertesi sabah rutin kontrol için çocuk doktoru ve iki hemşire odaya geliyor. Muayeneden sonra nasıl söze gireceğini bilemeyen doktor "gözlerinin çekikliği..." diye söze başlıyor, tam bana benzediğini söyleyeceğim ama sürdürüyor "bebeğinizde bir sıkıntı olabilir"... Ayaklarımdan başlayan bir sıcaklık tüm vücudumu sarıyor, kalbime tarifi imkansız bir ağrı giriyor bir anda. Korktuğum başıma geldi galiba..."Şüphelendim ama tek çizgi yok ki elinde" diyebildim yalnızca. Meğer 'simyan' denilen çizgi bazen tek, bazen de diğer çizgilerle birlikte olur ya da hiç olmazmış. Tüm testlerimizin yapılıp yapılmadığını, amniyosentez önerilip önerilmediğini, yaşlarımızı, akrabalık ya da kan uyuşmazlığı olup olmadığını soruyor doktor. Gözlerimi hiçbir şeyden habersiz huzurla uyuyan oğlumdan almaksızın sessizce ağlıyordum, sorulara eşim cevap veriyordu. Doktorla birlikte gelen hemşirelerden biri elimi tutup "yapma annesi, sütün kaçacak" diye telkinde bulunuyordu ancak ne çare? Çocuk doktoru konuşmaya devam ediyordu, "ihtimal yarı yarıya şüphe üzerine test istediğimiz ancak negatif çıkanlar da var, sonucu 15 gün içinde alırız"...

"Tesadüfmüş meğer"

Gerçeği doğum sonrasında hemen öğrenen ama bana belli etmemek için bir gün boyunca kendini paralayan eşim doktor odadan çıkınca yanıma oturup ellerimi tuttu. Gözlerime bakıp "O bizim oğlumuz, seninle benim" dediğinde gözlerine bakıp "biz bir  günah mı işledik" diyebildim yalnızca o şokla. Oysa bu ne işlediğim bir günahın bedeli, ne de bir cezaydı. Yine de durmaksızın sebep arıyordum, kullandığım bir ilaç, stres, radyasyon... Ancak öğreniyoruz ki ne ülke, ne ırk, bilinen tek ihtimal annenin yaşının 35'in üzerinde olmasıymış, her şey tamamen en başında bir tesadüfmüş meğer.

Kaderin de planları varmış

Ikinci kez anne baba olmanın heyecanıyla girdiğimiz hastane odası, aldığımız haber sonrası bir düğün havasından cenaze matemine bürünmüştü. Meğer biz gelecekle ilgili hayaller kurarken kaderin de bizim için planları varmış. Ne ile karşı karşıya olduğunu bilemeyen her insan gibi ben de korkuyordum gelecekten. O an ağlamaktan başka bir şey gelmiyordu elimden... Şimdi geçmişe döndüğümde en büyük pişmanlığım hastane odasındaki o gözyaşlarım.

8. gün ağladı

Derken ikinci gün bebeğimi kucağıma alarak gözyaşları ile hastaneden ayrıldık. Her ne kadar test sonucunu tahmin etsek de rapor çıkana dek içten içe gerçek olmaması için dua edip durduk. Ve zaman akıyordu ama Ali Kerem durmadan uyuyordu, emzirmek için bile güçlükle uyandırıyordum. Bir haftalık olduğunda kontrol için doktora gittiğimizde sarılık testi için topuğundan kan alındı. Ama Ali Kerem hala ağlamıyordu, onun yerine de ağlıyordum. Değerler yüksek çıkınca testin iki gün sonra tekrar edilmesine karar verildi. Ertesi gün akşam yatırmaya hazırlanırken bir anda ağlamaya başladı. İnanamıyordum, kucağıma alıp sakinleştirmek yerine mutlulukla nasıl ağladığını izlemeye başladım. Ali Kerem tam 8 gün sonra, yani doğması planlanan günde ağlamaya başlamıştı. Ağlamak Ali Kerem'in ilk başardığı şeydi…

Mutluluğun anahtarı +1'de

Derken önce bitmek bilmeyen sarılık, ardından enfeksiyon nedeniyle yoğun bakımda tedavi... Nihayet eve dönüyoruz, 17'nci günün sonunda oğlum yeniden evinde. Aynı gün rapor da elimize ulaşıyor ve sonuç olmaması için dua ettiğimiz şey... "Trizomi 21"  Oğlumuzda 47 kromozom varmış, yani bizlerden +1 fazla… Bu fazladan kromozomun aslında mutluluğun anahtarı olduğunu, gerçek aşkı, karşılıksız sevgiyi yaşayarak öğrenecektik. Süper Kahraman'ımız artık 2 yaşında ve her geçen gün küçücük adımlarla da olsa başardıklarıyla bizi dünyanın en mutlu ailesi yapıyor.

Ali Kerem'in annesi Canan