İYİ Kİ VARSIN YAVRUM

Daha var olduğunu öğrenmeden hissetmiştim O'nu. O gün, işte zaman geçmek bilmedi. Yüz yüze söylemek için akşamı bekledim. Bir de güzel dua hazırladım kâğıda. Önce okur musun dedim eşime: Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla "Rabbim bana katından temiz bir nesil bağışla. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin" ardından hamile olduğumu söyledim. Hem şaşırdı hem sevindi. Çok güzel bir duyguydu. Heyecanlı, mutlu, huzurlu günlerdi benim için. Sürekli acıkıyor meyve öğünlerimi hiç atlamıyordum. İş yerinde meyve ile ekmek yiyen kıza çıkmıştı adım. Ne yapayım ekmek yemezsem bir saat sonra yine acıkıyordum. Yiyince tam iki saat tok oluyordum. Günler geçtikçe Zehra'yı seviyor ve özlüyordum. Evet, Zehra koyduk adını. Eşim ve ben birbirimizden habersiz aynı ismi düşünmüşüz. Kesinlikle bu ismi koymalıyız dedik. Temiz, beyaz, ay yüzlü. Onunla konuşuyor ve onu özlediğimi söylüyordum sürekli. Yavrumun gebelik boyunca bana hiçbir zahmeti olmadı. İllaki ufak tefek ben buradayım dediği oldu ama o kadar. Her ay düzenli olarak muayeneye gidiyordum. Bir gün doktor testlerden bahsetti. Bu testlerin sonucuna göre bebekte herhangi bir tedavi uygulayıp uygulayamayacaklarını sordum. Hayır, sadece gebeliği sonlandırabiliriz dediler. Ben de o zaman gerek yok yaptırmaya dedim. Biraz sitem ve birazda kızarak bari detaylı USG'yi çektir dedi. Tamam dedim olur. Büyük bir devlet hastanesinde çektirdim. O kadar kalabalıktı ki. Muayene sırasında içeri girenin çıkanın hesabı yoktu. Bizimki bacaklarını da açmamış zaten. Rapor ile ilgili pek bir bilgi almadan özel muayene doktoruma gösteririm diye çıktım. O da olumsuz bir şey söylemedi. Doğum anı geldi çattı. Biraz sancılı evet epey bir sancılı saatlerden sonra Zehra doğdu. Daha doğum masasında iken hemşirelerden birisi yanıma gelip testleri yaptırıp yaptırmadığımı sordu. Hayır dedim gururla, gerek duymadım. Neden sorduklarını da düşünemedim o an. Sanırım çok yorgun ve bitap düşmüş, düşünemiyordum. Odama götürdüler. Zehra da solunum sıkıntısı olduğunu o yüzden kuvöze alındığını söyledi eşim. Ben taburcu edildim. Evde eşim beni bir odaya çekti. Gözlerimin içine içine bakıyor, üstüme titriyordu. Beni kırmamak için çok yumuşak ve ince bir sesle konuşuyordu. Dedim sen de bir tuhaflık var. Evet, eşim kaba sert bir adam değildir ama çok da kibar, aşırı düşünceli de değildir hani. Bilmediğim bir şey mi var? Niye böyle davranıyorsun dedim. O da sakin olmamı kötü bir şeyin olmadığını söyledi. Beni hazırlamaya çalışıyordu. Sonunda Zehra Down sendromluymuş dedi. O an Down sendromu? O neydi? Kötü bir şeydi, zekâ geriliği miydi o, yoksa konuşup yürüyemiyorlar mıydı? Birçok soru geçti kafamdan. "yavrummm" diye bağırmaya başladım. Durduramıyordum kendimi. Eşim, annem beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Ondan sonraki ilk yarım saati hatırlamıyorum. Sonra eşim gel Down sendromu kötü bir şey değil internetten okuyalım dedi. Simaları, ense kalınlığı, el ayası farklılığı, erken yaşta ölmeleri, mutlaka birine hayatta bağımlı olacakları. İlk bunlar çarptı gözümüze. Ne kadar motive eder ki bu sözler insanı. Hayır dedim ben sonuç çıkana kadar hiçbir yazı okumayacağım, araştırma yapmayacağım dedim. Eşim beni az da olsa teselli etmek için Zehra'nın benim babaanneme benzediğini onun da ensesinin kalın olduğunu benim de gözlerimin hafif çekik olduğunu söylüyordu. Ertesi gün oldu. Önce süt sağmaya mı yoksa Zehra'yı görmeye mi gidelim dedi eşim. Sütüm etkilenmesin diye önce sağmaya gidiyorduk. Zehra ya dikkatlice baktım o gün. Hayır, babaanneme falan benzemiyor, gözleri de benim kadar değil; epey bir çekik, ensesi de gözle görülür derecede kalındı. Elleri de küçük ve tombikti. Anladım kesinlikle doktorun teşhisi doğruydu. Ama emzirmek için ilk içeri aldıklarında kuvözde Down sendromu yazması çok kanıma dokunmuştu. Daha sonuç gelmemişken. Ama şimdi düşünüyorum da yazmaları çok doğruymuş. Yavrumu daha özenli muayene etmeleri ve bazı detayları kaçırmamaları için önemliydi. İlk günler çok zor geçti hatta geçmek bilmedi. Fiziksel olarak çabuktoparlanıyor fakat psikolojim çok bozuktu. Sürekli ağlıyor Allah'tan bunun doğru olmamasını, sonucu aldığım günün bana bayram olmasını istiyordum hep. Kimse beni teselli edemiyordu. Yavrum bir hafta sonra kuvözden çıktı ama ben halen aynı psikoloji içindeydim. Annemle yarım saatliğine Zehra'yı babasına bırakıp parka gitmiştik. Çocuklar oynuyorlar, tek başlarına merdivenleri çıkıp iniyor, koşturuyorlardı. Anneleri dedim; ne kadar şanslılar. Keşke onun yerinde olsaydım. Eve doğru yürüyorum. Bir anne yavrusuna kızıyordu. Bense kendinin ne kadar güzel bir şeye sahip olduğunu düşünüp saçma sapan şeylere üzüldüklerini düşünüyordum. Evet, o zamanlar öyleydi benim için. Sağlıklı çocuğa sahip olanların üzülmeye, evlatlarına kızmaya hakları yoktu. Onlar mutlu olmalıydılar. Çok şükretmeliydiler. Hayatta sağlıktan önemli başka bir şey yoktu. Ama onlar bunların farkında değiller ve ufak tefek şeylere üzülüyorlardı benim gözümde. Günler geçiyor ben Zehra'yı sevmeye hatta çokkk sevmeye başlıyordum. Sağlık sorunlarımız vardı ufak çaplı. Down’lu olduğunu unutup sağlığı için koşturuyorduk. Aradan iki ay kadar geçti. Sonucumuz pozitif çıktı. Bayram olmasını istediğim gün çok farklı oldu. Kâğıtta yazanı okuduğumuzda eşimle göz göze gedik. İkimizde o kadar güçlüydük ki. Hiç üzülmedim bile diyebilirim. O günden sonra Zehra için ne yapabiliriz diye kolları sıvadık.

Kabullendim. Artık bana rabbimden yardım etmesi, durumunun hafif olması için dua ediyordum. Çünkü doktorlar şimdi bilemeyiz zaman geçtikçe göreceğiz diyorlardı. Araştırdık, rehabilitasyon kurumları ile görüştük. Sonunda içimizin rahat olduğu bir kurum bulduk. Günler geçtikte, Zehra bana gülmeye başlayıp kahkahalar attıkça ona olan bağlılığım arttı. Artık ona Down sendromlu olarak değil benim yavrum Zehra olarak bakıyordum. Mutluydum. Her sabaherkenden kalıp sabah egzersizlerini yaptırıyor emzirme saatlerine dikkat ediyordum. Masajlar, konuşmalar, göz temasları, tut bırak, çeşitli çıngıraklar derken Zehra dönmeye emeklemeye ve yürümeye başladı. Şimdi 25 aylık. Kocaman oldu. Bu iki yıl içinde ufak bir gelişmesini bile fark etmediğim gün olmadı.

Her bir başarısı bize büyük sevinç verdi. Ne zaman boynunu tuttu ne zaman emekledi ne zaman ayağa kalktı ne kadar sıraladı ilk hangi sesi çıkardı. Ne zaman kalkıp yürümeye başladı. Parmak kasları ne durumda? İçe basması nasıl gidiyor? Dudaklarını büzebiliyor mu? Hepsini tek tek biliyorum. Bu detayları bilmeyen, yavrusunun yaptığı ama annesinin farkında bile olmadığı o kadar çok şey var ki. Onlara yaramazlık olarak gelen şeyi Zehra'nın da yapabilmesi için ben aylarca uğraşıyorum. Tabii ki Zehra da. Dağıtmasına, dökmesine izin veriyor hatta birçok zaman görmezlikten geliyor daha ne yapacak diye heyecanla izliyorum. Birde bunları resimle ölümsüzleştiriyorum. Zehra o kadar tatlı ki. Bıcır bıcır konuşmalar, sallana sallana yürümeler, küsmeler, dans etmeler, daha neler neler. Onun yanında da tabii ki inatlar, sırf beni kızdırmak için yaramazlıklar yapmalar. Şimdi düşünüyorum da ben aslında çok şanslıyım evet çok şanslıyım. Elimde büyük bir hazine var ve ben onu iyi değerlendirmeliyim. Rabbim onu dünyaya getirmeyi istemiş anne ve babaları olarak bizleri seçmiş. Ben karakter olarak çocukları çok seven onlar ile oynamaya bayılan, onlarısevindirmeyi çocukla çocuk olmayı bilen, çocuk ile kariyeri aynı anda yürütmeyi istemeyen çok da yardımsever birisiyim. Eşim de merhametli,çocukları seven ve sorumluluk sahibi birisi. Rabbim kime ne vereceğini kesinlikle biliyor. Şimdi, hatta uzun süredir tek bir pişmanlığım var. Zehra ilk doğduğunda karalar bağlamak yerine eşimin yaptığı gibi oyuncak bebek misali bir avcumda kafası bir avcumda poposu olup gelen tüm misafirlere "alın bakın bakkkk benim çocuğum" demeyi o kadar çok isterdim ki. Eşim kadar büyük bir yüreğe sahip olamadım o zaman. Şimdi yüreğim kocaman ve içinde Zehra’ya olan büyük bir sevgi ve sorumluluk duygusu var.

Rümeysa İNEVİ
Zehra İNEVİ - 23.08.2014 doğumlu.

25 Aralık 2015