“Ey Corona, Hükmün Cürmünden Büyük”

Prof. Dr. Şaziye Senem Başgül - Çocuk ve Ergen Psikiyatristi

Dünya Sağlık Örgütünün Corona Virüsü nedeniyle “pandemi” ilan etmesi, hayatımızın normal akışı içerisinde hiç beklemediğimiz bir gündem olmuştur. Sağlığımızın risk altında olması nedeniyle  alınan  koruyucu  önlemler  ile  toplumsal  düzen  değişmiş  ve  günlük  rutinlerimiz farklılaşmıştır.  Hızlı  yayıldığı  söylenen,  tedavisi  bilinmeyen  ve  ölümcül  olabilen  bu  salgın karşısında   Tüm   Dünya’nın   çaresizliği,   bizim   bireysel   dünyamıza,   elbette   travma   olarak yansımaktadır. Bu durumdan en çok da çocuklar etkilenirler. Kendilerini korunmasız ve güçsüz hissetmektedirler.  Kendimizi  ve  çocuklarımızı,  bu  gündem  içerisinde  travmanın  olumsuz etkilerinden korumamız, sadece ruh sağlığımız açısından değil immün sistemimiz açısından da çok  önemlidir.  Bağışıklık  sistemimiz  ruhsal  dayanıklılığımızdan  çok  etkilenir.  Ruhsal  açıdan güçlü olur isek hastalıklara karşı da bir o kadar dirençli oluruz. Çünkü;

Duygular bulaşıcıdır.Neşeli bir insanın yanında o neşenin size de bulaştığını görürsünüz ve keyiflenir, huzur bulursunuz. Çok stresli insanların yanındayken bu olumsuz duygudan etkilenir ve huzursuzlanıp oradan uzaklaşmak istersiniz.

Duygular  düşüncelerimizin  yansımasıdır.  Kaygı  uyandırıcı  şeyler  düşündüğümüzde korkar, güzel bir yer hayal ettiğimizde rahatlarız. Çığ altında kalıp kurtulan kişilere nasıl hayatta kaldıkları sorulduğunda “havanın çok sıcak olduğunu hayal ettik” demişlerdir.

Duygular düşüncelerimizi şekillendirir.Korktuğumuzda, her şeyi olumsuz algılar ve felaket senaryoları kurgularız. Mutlu iken, aklımızdan geçen güzel düşüncelerle çevremizi olumlu görürüz.

Duygular fizyolojimizi etkiler. Kaygılanınca kalbimiz çarpar, ellerimiz titrer, nefesimiz hızlanır. Keyifli iken vücut ısımız regüle olur, kalp ritmimiz optimumdur, soluk alış verişlerimiz düzenlenir,  savunma hücrelerimiz güçlenir.

Düşünce,  duygu  ve  beden  arasındaki  bu  ilişki,  insanın  yaşam  kalitesinin  en  önemli belirleyicisidir.

Tüm bunları son günlerde yaşanan “Corona Virüs” korkusuna uyarlayacak olursak; sosyal medya hesaplarında, mesaj guruplarında her bulduğumuz haberi okumak, okumakla kalmayıp üye olduğumuz diğer gruplarda paylaşmak, haberleri sonuna kadar açıp çocukların duymasına aldırış etmeden   ölüm   haberlerini   dinlemek,   hijyen   tedbirlerini   takıntı   boyutuna   taşımak   ruhsal dayanıklılığı az olan kişileri özellikle etkileyerek onların kuruntularını iyice artırmakta, yemek düzenlerini  değiştirmekte,  eve  kapanmalarına  neden  olmakta  ve  neşelerini  kaçırmaktadır.  Bu durum, soğukkanlı insanları bile gereğinden fazla tedirgin yapmış ve toplumda korku sarmalına neden  olmuştur.  Bu  korku  sarmalı  ise,  sağlıklı  düşünmemizi  engellemiştir.  Oysa  hayatta kalabilmek için her şeyden önce sağlıklı düşünebilmek gerekir.

Ülke çağında alınan önlemler, gayet uygundur ve sakin kalıp kendi üzerimize düşenleri yaptığımızda, hem ruh sağlığımız hem de beden sağlığımızı korumuş olacağız.

Çocuklar hayatı, çevrelerindeki erişkinlerin duygularının yansıması ile algılarlar. Onları koruyabilmemiz  için  öncelikle  kendimizi  kontrol  edebilmemiz  gerekir.  Özel  gereksinimli çocuklar, olayları yorumlamalarındaki güçlük nedeni ile daha fazla kaygı yaşayabilir ama bunu ifade etmede zorlanabilirler. Onlardaki duygusal değişimleri daha yakından takip etmek önemlidir.

Çocukların  güvenlik  duygusunu  koruyabilmek  ve  ruhsal  travmanın  etkilerini  en  aza indirebilmek için;

  • Biz erişkinler duygularımızı kontrol etmeliyiz,
  • Kısa, net ve doğru bilgilendirme yapmalıyız,
  • Sorularını mutlaka yanıtlamalı ve onların anlayacağı somut ifadeler kullanmalıyız,
  • Korkutucu değil, umut ve güven verici yaklaşımda bulunmalıyız,
  • Güvenlik önlemleri alırken tehdit ifadeleri kullanmamalıyız,
  • Tedbir önlemleri ile ilgili uygulama yapıp onların öğrenmelerine yardımcı olmalıyız,
  • Haberleri kontrollü izlemeli, onları felaket senaryolarına maruz bırakmamalıyız,
  • Onları   korumak   için   hem   bizlerin,   hem   de   devlet   büyüklerinin çalıştığını vurgulamalıyız.